Bu alemde bir hakikat var, insanlık da o hakikat için yaratılmış, Asırlardır bu davaya adananlar var. Ömrünü İslam’a adayarak sonsuzluk kervanına katılanlar var.
Sekiz yaşımdan beri yazar olmaktı hayalim, neden? diye soracak olursanız Babamın abone olduğu günlük bir gazetesi vardı.
Her gün babamla beraber önce Gazetenin manşetini, sonra haberlerini, daha sonra köşe yazılarını okurduk.
Gazetenin yanı sıra peygamberler tarihi, İslam tarihi özellikle Osmanlı tarihini anlatan eserleri babamla beraber okur, konular üzerine hasbihal ederdik.
Böylece davaya adananları da küçük yaşta tanımış oldum.
O yıllarda tanıdığım dava adamlarından biri de Üstad necip fazıl Kısakürekdi.
İslamı yaşamanın zor olduğu dönemlerde Anadolu büyük doğu mimarlığıyla muazzam bir fikirle din düşmanlarına meydan okuyor.
Yol onun varlık onun gerisi hep angarya,
Yüz üstü çok süründün, ayağa kalk sakarya.
Diyordu üstad necip fazıl.
Kurumuş yürek damarlarını ancak Allah ve resul muhabbetinin canlandırabileceğini haykırıyordu.
Ö dönemde Hakkari’den Edirne’ye kadar bütün Anadolu’nun dava şuurunu Üstadın fikir ve hareket mecrasından aldığı bir gerçek.
Milletin ölümden daha derin uykulara daldığı fikri ve fiili varlığını yitirdiği İslam’la olan bütün rabıtalarını kopardığı günlerde yayın hayatına başlayan büyük doğu mecmuası tam 35 yıl farklı aralıklarla Anadolu evlatlarına seslendi.
Sen bir devsin, yükü ağırdır devin,
Kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin.
Üstad yalnız başına tüm cephelerde mücadele veren bir dava adamıydı.
Ey düşmanım, sen benim ifadem ve hızımsın,
Gündüz geceye muhtaç, bana da sen lazımsın.
Diyerek düşmana karşı uyanık ve dinamik halde mücadeleye var olduğunu beyan ediyordu.
Öyle bir dava ki yürek ister, cesaret ister,
Sonsuzluk kervanı yiğitlerini bekler,
Yeter ki dava sevdasıyla yansın yürekler,
Elbet Zafer İslam’ın olacak Allah’u ekber.
Allah yar ve yardımcımız olsun.
Selam ve dua ile.