Genel

İnsan üzerine…

.. Değerli okurlarım. Bu hafta sizlerle “insan” kavramıüzerine sohbet etmek istiyorum. Asırlar boyunca dünyaya gelen herkesin üzerindedüşündüğü ve sorguladığı, zihin dünyasında oradan oraya vurduğu, hakikatinianlamaya çalıştığı bu canlı nedir? Bu..

İnsan üzerine…

..

Değerli okurlarım. Bu hafta sizlerle “insan” kavramıüzerine sohbet etmek istiyorum. Asırlar boyunca dünyaya gelen herkesin üzerindedüşündüğü ve sorguladığı, zihin dünyasında oradan oraya vurduğu, hakikatinianlamaya çalıştığı bu canlı nedir? Bu konu benim de dikkatimi kendine celbetti.

İnsan üzerine kimler söz söylemiş, kimler nasıltanımlamalarda bulunmuş, bu canlının dikkatlerini çeken hangi yönü onlarıntanımlarında yerini almış, merak etmemek mümkün değil! Şöyle bir felsefetarihine göz atan birisi, onlarca “insan tanımı”ile karşılaşabilir. Bakınızsizlere birkaç örnek sunmak istiyorum.

Örneğin insanları düşünceleriyle kendisine hayran bırakanKonfüçyus insanı nasıl tanımlamış derseniz hemen söylüyorum. Konfüçyus’a göre:İnsan, öğrenen bir hayvandır.

Devam etmek istiyorum. Sokrates’e göre sorgulayan hayvan;Platon’a göre toplumsal; Aristo’ya göre düşünen bir hayvandır. Şaşkınlık vericideğil mi? Bakınız. Kant’ın dikkatini insanın kainat karşısındaki mücadelesiçekmiş ve “insan, mücadeleci bir hayvandır.” diye o yüksek kuleden avazıçıktığı kadar bağırmıştır. Septikler için insan şüpheci; Descartes içinkonuşan; Hegel için sistematik bir hayvan olmuş. Hatta Nietczsch ipin ucunuiyice kaçırmış ve insan, düpedüz hayvandır demiş.

Yanlış anlaşılmasın bu yazılanların hiçbiri yanlış değildirve bunlar üzerine konuşmak bize düşmez. Dediğim gibi şu kainat içindeki encemiyetli meyve insandır ve herkes kendi penceresine göre o insanı tanımlamayaçalışmıştır. Zihin dünyasına göre insanı yorumlamış, kendi aynasının renginegöre bir renk vermiştir. Zaten kainatı ve insanı gören şuur sahibi her varlıkonu anlamlandırmak için gayret etmiştir.

Gelelim sözün özüne. “Nereye getireceksin lafı? Çıkarağzındaki baklayı.” der gibi olduğunuzu hissediyorum. Çok uzatmıyorum.Bağlıyorum.

İslam felsefesinde de kainat ve insan üzerine çokdüşünülmüştür. İnsana küçük kainat; kainata büyük insan denmiştir. KainataSani-i Hakikinin sanatı olarak bakılmıştır. Bu sanata da bir imza gereklidir.İşte şu kainatta görünen bütün sanatları kendisinde toplayan cismiyle, duygularıyla,kuvveleriyle, istidatları ve kabiliyetleriyle, düşünce ve hisleriyle kainatıiçine alan, akılının inceliklerinde dünyayı bir üzüm tanesine indirgeyen, mevcudatızikrinin derinliklerinde tesbih yapan bu insan, Yaratıcısının en büyük sanatıve imzası olmuştur. Bunun içindir ki insan, şu sanatlı kainatın Nakkaş-ı Ezelisinin“nakş-ı azamıdır” denmiştir.

İşte insan sadece et ve kemikten ibaret olmayıp aklıylamuammaları ve sırları çözmüş, hayaliyle geçmişin ve geleceğin sefinesindeseyahat etmiş, ruhuyla eşyanın hakikatini özümsemiş, ibadeti ve duası ileahiretin kapısını açmış. Hz.Muhammed (A.S.V.) vasıtasıyla bu kainatın hemçekirdeği hem en güzel meyvesi olmuştur.      

En büyük hakikatlerin çekirdeklerini bünyesindebarındıran, kainata bir misali musağğar olan ve en önemlisi şu kainatınYaratıcısının nakş-ı azamı olan insana gerektiği değeri vermek, onu anlamak veonun haklarını savunmak ve ona hizmet etmek; en büyük vazifemiz olsa gerek.

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)

banner
İlgili Haberler

ÜYE GİRİŞİ

KAYIT OL