İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Aksaray ziyaretinde çiftçi mağduriyeti, ekonomik sıkıntılar ve şehit ailelerinin durumu gibi önemli konulara değindi. Seçim öncesinde milletin teveccühünün önemine vurgu yaparak, projelerin ve çözüm önerilerinin seçmenle paylaşılmasının gerekliliğini belirtti.
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener 31 Mart 2024 seçimleri öncesi Aksaray’a bir dizi ziyaret ve Belediye Başkan aday tanıtım programına karıldı.
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener Aday tanıtım programında yaptığı konuşmada; Memleketi yediler, çiftçi mağdur. Aynen katılıyorum. Bunlar konuşulmasın diye, taht travalinin bir tarafında biri, bir tarafında biri, sen şucusun, ben bucuyum, vay sen şusun diyerek kavga ede ede, esnaf da bitti, gençler de bitti, çiftçi de bitti, tarım da bitti, sanayide bitti. Ama, ama, ama bir bitmeyen konu var, o da şu, şimdi seçim geliyor, seçimin özelliği nedir? İster yerel seçim olsun, ister genel seçim olsun, seçmen millet veli nimettir, projelerini anlatırsınız, dersiniz ki ben kazanırsam, benim partim kazanırsa, Aksaray’a şunları şunları yapacağım dersiniz milletvekili olarak, iktidar olursak, eğer yerel seçimse, belediye başkan adayı olarak kazandığımda şunları şunları Aksaray’a yapacağım dersiniz, bunlar yarışır, siz bir karar verirsiniz, birini seçersiniz, bir partiyi seçersiniz, ona teveccüh gösterirsiniz, ama kazanan neresi olur? Aksaray olur. Şimdi ne oluyor biliyor musunuz? Diyerek sözlerine devam eden İYi Parti Genel Başkanı Meral Akşener; Parmaklar havada uçuşuyor. Sakın buna oy vermeyin, bu şucu. Ö taraf geçiyor bu tarafa, sakın buna oy vermeyin, bu tarafta bucu, ocu, bucu, şucu konuşulurken çırak çıkan siz oluyorsunuz ifadelerini kullanadı.
Genel Başkan Akşener, Şimdi şu anda Türkiye’de bütün düşmanları birleştiren bir kişi duruyor karşınızda. O da benim. Bu birbirine, bu birbirine düşman olan abiler şu anda tek bir düşman karşısında birleştiler. O da, sayın Cumhurbaşkanı gibi konuşayım, bu fakir. Şimdi çok enteresan, çok enteresan. Sebep ne biliyor musunuz? Sebep kendi başımıza, rahmetli Elçi Bey’in bizlere söylediği gibi özü başımıza, hür ve müstakil, onu da bazıları beğenmedi, özgür ve bağımsız seçime katılmak, yav arkadaş günah mı işledik dedik, küfür mü ettik, ne yaptık ya biz? Biz kendimizi tarttırmak istiyoruz. Bir kantara, tek başımıza çıkmak istiyoruz. O kantarda da bizi tartacak olan sizin mübarek elleriniz. Biz sizin oylarınıza talibiz. Verdiğiniz takdirde sizi temsil etmek için gerekirse canımızı veririz. Ama yani bize teveccüh göstermediğiniz zaman da karşınızda tazimle eğiliriz. Çünkü deriz ki var bir eksiğimiz, bize milletimiz teveccüh göstermedi. Size hakaret etmeyiz. Sizi aşağılamayız. Sizi küçük görmeyiz. Size parmak sallamayız. Size şucu bucu demeyiz. Suçu kendimizde ararız. Eksiği kendimizde ararız. Türkiye bunu kaybetti. Türkiye bunu kaybettiği için asla Aksaray’ın sorunlarının konuşulmadığı, gençlerinin ne hissettiğinin konuşulmadığı, kiraların en düşük yerde 5 binle 10 bin arasında değiştiğinin konuşulmadığı ve alım gücünün Aksaray’da acayip düştüğünün konuşulmadığı, fakire fukaraya el uzatılmadığının görüşülmediği bir ortam olur.
Ben bugün bir şehit evine gittim, 1993 yılında şehadet şerbetini içmiş bir kardeşimizin annesini, babasını, eşini ve çocuklarını ziyaret ettim. Orada gördüğüm şey şu;Şehit ailelerinin, şehit yakınlarının aldığı maaşlar aynı emekli maaşlarında, geçmişte emekli maaşlarında devamlı söylediğimiz gibi pek çok farklı şehit maaşı var. Şimdi oğlunu kaybetmiş, ciğeri yanmış, kalbi yanmış. Ben bir anayım, oğul sahibiyim ve bütün anneler beni görecektir, hissedecektir. Çocuklarımız askere gider ve kötü bir, yani telefon çalar kalbini zıplar. Telefon çalar, acaba mı dersiniz? Geceleyin kapınız çalar, yüreğiniz ağzınıza gelir. Böyle bir durumda oğlunuz şehit olmuştur. Gelir size devleti temsil eden vali gelir, kaymakam gelir, komutan gelir. Şehadet şerbeti oğlunuzun içtiğini söyler. Siz düşüp bayılmak üzeresinizdir. Siz avaz avaz bağırmak istersiniz. Siz bu dünyayı yakmak istersiniz. Siz bu dünyayı yıkmak istersiniz. Ama siz Müslüman bir kadınsınızdır. Dine, imana sahip bir kadınsınızdır. Peygamber efendimizin sünnetine Allah’ın emrine uyan bir kadınsınızdır. Ve dersiniz ki evladım inşallah peygamber efendimize komşu olacak. Allah bizi cennette buluştursun. Bunu dersiniz, gözyaşlarınızı içinize akıtırsınız ve ondan sonra da dersiniz ki vatanım sağ olsun. Şimdi bu vatanım sağ olsun, vatan sağ olsun diyen anaya, babaya ne yapsanız ödeyemezsiniz muhteremler. Birbirinize parmak sallayacağınıza o şehit annelerinin, şehit babalarının durumunu göreceksiniz. Ve bütün şehit ailelerin maaşlarını asgari ücret seviyesine getireceksiniz. Bu sizin borcunuzdur, bu bizim borcumuzdur. Bakın ben yıllarca şehit ailelerine yönelik Zübeyde Hanım Şehit Anaları Vakfını yönettim. Allah sayın Tansu Çiller’den razı olsun. O vakfı o kurmuştu, başına da beni geçirdi. Ne sayın Çiller’in, Tansu Hanım’ın ne de benim elim oraya siyaseti şuculuğu buculuğu taşımadı. Sadece şehit aileleriyle, gazilerimizle, onların çoluğuyla, çocuğuyla ilgilendik. Onlardan aldığım ben daha milletvekili falan değildim. Onlardan aldığımız bilgileri, talepleri döndük. Meclise iletilmesini sağladık. Yakın zamanda kaybettiğimiz Necmettin Cevheri ağabeyimin Cenab-ı Hak mekanı cennet etsin. Şehit ailelerinden aldığımız bilgiler ışığında o dertleri dinlememizin sonucu olarak her şehit ailesinden bir kişiyi devlet kurumlarına hiç imtansız, hiç sorgusuz, sualsiz işe alma yasasını rahmetli Necmettin ağabey çıkardı. Meclise getirdi ve oradan çıktı. Ondan sonra gelen her hükümet, Allah var, şehit ailelerine yönelik adımlar attı. Onlardan da Allah razı olsun. En son iki kişinin devlet kurumlarına alınması da hüküm olarak kanun olarak çıktı. Ondan da razı olsun. Ama bugün gelinen noktada bütün bunlar hayırlı işler. Ama bugün gelinen noktada şimdi şehit çocuklarının şehit evlatlarının ortada büyüdüler çünkü ortada kalanlarının da işe alınması lazım ifadelerine yer verdi.
Haber; Avni Kuru