Kilisenin kubbesi, köşe odalarını sınırlayan kalın duvarların üzerine oturtulmuş ve merkez mekânla haç kolları, kubbe ve köşe odaları beşik tonozla örtülmüş. Duvarları kaplayan freskolar zamanla kısmen harap olmuş ve günümüzde büyük ölçüde kalın bir is ve kir tabakası altında kalmış durumda. Ancak bu tabakanın altında, Bizans döneminin sanat anlayışını yansıtan sahneler hâlâ ayırt edilebiliyor.
Kilisenin yer aldığı kaya kütlesinin cephesi ise dikkat çekici bir mimari düzenleme sunuyor. Üstten kör kemerli bir kornişle sınırlandırılan cephe, dört paye ile dikine üç bölüme ayrılmış. Her bölüm yatayda üç şerit halinde düzenlenmiş, üst şeritlerde kör kemerli arkadlar kullanılmış. Özellikle soldaki geniş bölüm, kilisenin giriş kapısını da barındırarak ana geçişi oluşturuyor. Ortadaki bölümde yer alan at nalı kemerli sağır nişler üçgen alınlıklarla taçlandırılmış, sağdaki bölüm ise manastırın diğer bölümlerine geçişi sağlayan bir kapıya sahip.
Freskolar, 10. yüzyılın sonu ile 11. yüzyılın ilk yarısına tarihleniyor. Güney haç kolunun güney alınlığında “Ziyaret”, kuzey haç kolunun kuzey alınlığında “İsa’nın Doğumu”, batı alınlıkta “Anastasis” (İsa’nın Cehenneme İnişi), batı haç kolunun güney alınlığında “Kudüs’e Giriş”, kuzey alınlığında ise “Son Akşam Yemeği” sahneleri yer alıyor. Ayrıca güneybatı köşe mekânın duvarlarında “Fırında Üç İbrani Genci”, “Mısırlı Meryem’in Takdis Edilmesi” ve “Zosimus’un Meryem’e Paltosunu Vermesi” gibi nadir işlenmiş dini sahneler dikkat çekiyor.
Ala Kilise, Aksaray’ın kaya oyma yapıları içinde özgün mimarisi ve zengin ikonografisiyle özel bir yere sahip. Zamanın ve doğal etkenlerin yıpratıcı etkisine rağmen ayakta kalan bu yapı, restore edilerek kültürel mirasa kazandırıldığı takdirde bölge turizmi için önemli bir durak haline gelebilir. Hem tarih meraklıları hem de Kapadokya’nın saklı köşelerini keşfetmek isteyenler için Ala Kilise, sessizce yeniden keşfedilmeyi bekliyor.
Haber Merkezi