Ortaçağ kent yapısının vazgeçilmez unsurlarından biri olan kaleler, kentin etrafını saran, kalın, yüksek sur ve kulelerden oluşan aralıklı bir biçimde çıkıntı teşkil eden kule ve burçların yan tesir yapacak şekilde inşa edildiği yapılardır. Kuleler, ateş altına alınacak yerler sebebiyle birbirinin önünü görecek şekilde yapılmıştır. Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi Anadolu’da da kale ve izlerine rastlanır. Gerek Haçlı seferleri gerekse de beylikler arasında devam eden mücadeleler, savunma ve korunma amacıyla Anadolu’daki kale inşasına neden olmuştur. Ayrıca kentlerin gelişmesi de bu kalelerden başlayarak ilerleme göstermiştir. Bu yüzden kaleler bulundukları bölgenin özünü, yani çekirdeğini oluşturmaktadır.
Birçok medeniyete ev sahipliği yapmış olan Aksaray ilinde de kentin çekirdeğini oluşturan bir kale varlığından söz edilmektedir. Kentin önemli ticari, askeri ve dini yolların kavşağında olması nedeniyle kendisini kuşatan surlara sahip olması muhtemeldir. Günümüze çok küçük bir parçası gelebilen kalenin kim tarafından ne zaman yaptırıldığı kesin olmamakla birlikte tarihi kaynaklara göre kale varlığı ilk çağlara dayanmaktadır. Roma ve Bizans zamanında da kale varlığı devam etmiştir; çünkü Roma ve Bizanslıların askeri ve ticari yolların tutulmasına ve ticari hayatın güvenliğine çok fazla önem vermesi kale varlığının devam ettiğine işaret etmektedir. Kale, Arap-Bizans seferleri esnasında tahrip edilmiş daha sonraki zamanlarda ise II. Kılıçarslan tarafından tekrar yaptırılmıştır. Karamanoğulları zamanında ise kalenin ciddi manada elden geçirildiği hatta tarihi kaynaklarda geçen bir kitâbede Karamanoğlu Sultan Alaeddin’in oğlu Sultan Mehmed Dönemi’nde Mimar Hoca İbrahim b. İslam’a yaptırılmış olduğu bahsedilmektedir. XVII. yy.’da ise hâlâ ayakta olan yapı, daha sonra almış olduğu hasarlar ile yok olmuştur. Bugün Ulu Irmak’ın kuzey doğusundaki küçük bir duvar kalıntısı dışında Aksaray Kalesi’nden bir iz kalmamıştır.
Kale’nin yapımı ve mimarisiyle ilgili ise birçok farklı bilgi mevcuttur. Diğer Türk kentlerinde olduğu gibi Aksaray Kalesi de iç kale (idari yapılar), dış kale (ticaret ve konut alanları), rabat (sur dışı yerleşimler) gibi bölümlerden oluşmaktadır. XX. yy. başlarına kadar kısmen ayakta kalan yapının okunabilen izlerinin iç kaleye ait olduğu düşünülmektedir. Kale yapılarının fiziki durumu göz önüne getirildiğinde burasının çevresine göre yüksekte olması bu düşünceyi desteklemektedir. İç kale kalıntılarının bile yok edildiği kentte dış kalenin yerinin tespit etmek çok zordur. Bu sebeple dış kalenin sınırlarından bahsetmek pek mümkün olmasa da Konya, Kayseri gibi kentlerdeki kale yapılarının iç ve dış bölümlerinden oluşması Aksaray’da da böyle bir düzenlemenin varlığını akla getirmektedir.
17.yy.’da kalenin varlığına işaret eden tarihi kaynaklarda, kalenin Ulu Irmak kenarında dörtgen şekilli, yontma taş ile yapılmış sağlam bir yapı olduğu ve kentin tam ortasında inşa edildiği yazmaktadır. Kale burçlarının beden dişlerinin yüksek olmadığı, bunun yanı sıra eski mimar ve mühendislerin kalenin burçlarını, beden dişlerini, mazgal deliklerini tamamen geometrik bir şekilde yaparak güzel bir kale inşa edildiği anlatılmaktadır. Ayrıca kulelerin, birbirlerine bakmak suretiyle kuşatma sırasında her kulenin erlerinin tüfek ile kuleleri koruduğundan ve Aksaray Kalesi’nin Van, Diyarbakır ve Erzurum kaleleri kadar büyük olmadığından ve beş adet kapısının olduğundan bahsedilmektedir. Bu kapılar, batı tarafa bakan Küçük Kapı, kıbleye doğru bakan Demir Kapı ve Kiçi kapısı, güney yönüne bakan Ereğli Kapısı, batı tarafa bakan ise Konya Kapısı’dır. Bu kapıların günümüzdeki yerleri tam olarak bilinmese de yaklaşık olarak tahmin edilmektedir. Konya Kapısı, günümüzde Vehbi Bey Caddesi üzerinde olup Zinciriye Medresesi ile Azm-i Milli Un Fabrikası arasına, Meydan Kapısı, Belediye, Bankalar ve Kalealtı Caddelerinin kesiştiği yer olup Aksaray Lisesi yönüne, Ereğli Kapısı, Taşpazarı Mahallesi’ndeki Cıncıklı Mescid ve Bedriye Medresesi yönüne, Kiçi -Küçük- Kapı, Külhani Ali Baba Türbesi olarak bilinen yapı yönüne, Kurtuluş Caddesi ile Kalealtı Caddesi’nin kesiştiği yere, Demir Kapı, Kurşunlu Cami’nin hemen doğusunda Bediüzzaman Caddesi üzerine denk gelmektedir.
Yazılı kaynakların verdiği bilgiler ışığında ve kentin fiziki dokusundan anlaşıldığı üzere kale, kentin ortasında oval planlı bir yapıdır. İç kalenin surları bugün çarşı denilen sahayı, sebze pazarı, hükümet konakları, Hamidiye Mahalllesi, Kurşunlu Camii’nin arkasından Kalealtı Caddesi’ne birleşen yol, Aksaray Lisesi önünden Azm-i Milli Un Fabrikası’na giden yol, kuzeydoğu-doğu ve güneyden Kalealtı Caddesi, kuzeybatı ve batıdan Belediye Caddesi ve güney batıdan Ankara Caddesi’ni sınırlandırdığı Ulu Cami ve Belediye binasının da içinde bulunduğu geniş bir alandır. Kalenin doğu-batı uzunluğu 440 metre, kuzey-güney uzunluğu ise 435 m. arasında olup 152.390 m2’lik bir alanı kaplamakta olduğu düşünülmektedir.
Sınırları tahmin edilen iç kaledeki önemli yapılar; II. Kılıçarslan Hamamı (XIII. yy.), Ak-Saray (XIII. yy.) Ulu Cami (1402-1463), II. Kılıçaslan Kervansarayı (eski yağ pazarı (13.yy.), Yeni Hamam (XIII. yy.), Arasta (Belediye Binasının yeri)(1454-1455), Çorakçılar Hanı (XIX. yy.), Sarraf ve Mutafyan Hanı (1906), Hükümet Binaları (1927), Kurşunlu Cami (XVIII. yy.)Yeni Hamam(XIX. yy.), Ekecik Hanı (XIX. yy.)’dır.
Aksaray Kalesi’nin surlarında malzeme olarak ise blok kesme taşlar, devşirme (başka yapılarda kullanılmış) malzemeler ve moloz taşların kullanılmıştır. Moloz taşlar dolgu malzemesi olarak blok kesme taşlar ve devşirme malzemeler ise kaplama malzemesi olarak kullanılmıştır.
Geçmişte Aksaray kentinin en önemli yapılarından biri olan kale günümüzde mevcut değildir. Tarihçiler XX. yy. başlarına kadar kısmen de olsa kalenin sağlamlığından bahsetmektedirler. Günümüzde kent kimliği kavramının önemi düşünüldüğünde, tarihi yapıların ayakta olmaması, kentlinin hafızasından silinmesi üzücü bir durumdur. Tamamen yok olan kaleyi yaşatmak mümkün olmasa da kent için hazırlanan imar planında kale izlerinin görülmesi hem kentin tarihinin daha iyi tanınması hem de geçmiş değerlere sahip çıkma açısından büyük önem arz etmektedir.
KAYNAKÇA
- Deniz, B. (2017). Aksaray Kalesi. Selçuklu Medeniyeti Araştırmaları Dergisi, C. 2, S. 2, s. 238.
- Yörük, D. (2002). XVI. Yüzyılda Aksaray Sancağı. Konya.
- Evliya Çelebi Seyahatnamesi (2006). Hazırlayanlar: Seyit Ali Kahraman-Yücel Dağlı, 3. Cilt 1. Kitap, İstanbul: Yapıkredi Yayınları.
- Kâtip Çelebi (1632). Kitâb-ı Cihânnüma.
- İbrahim Hakkı Konyalı (1974). Abideleri ve Kitabeleri ile Niğde Aksaray Tarihi. Cilt I, İstanbul.
- Sevgen, N. (1959). Anadolu Kaleleri I. Ankara.
- Topal, N. (2009). Anadolu Selçukluları Devrinde Aksaray Şehri. Ankara.
- Görür, M. (1991). Anadolu Selçuklu ve Beylikler Döneminde Aksaray Şehri. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Arkeoloji ve Sanat Tarihi Anabilim Dalı, Ankara.
- Karadayı Yenice, T. (2012). Geleneksel Aksaray Evlerinin Korunmasına İlişkin Bir Yöntem Araştırması. Yayımlanmamış Doktora Tezi, Selçuk Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Konya.
- Erdal, Z. (2014). Aksaray’da Türk Devri Mimarisi. Yayımlanmamış Doktora Tezi. Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, C. I, Van.
HaberMerkezi